ein Bild ein Bild
   
  MELDA BEKCAN
  Çalınmış kuşak
 

Çalınmış kuşak

 

Duygularım cam gibi kırılgan. Kalbim bir kere kırıldı mı kapım da kapanıveriyor hemen! Kırgınlığım belli olmasın diye kapının kilidini, karşımdakine duyurmadan, içerden kilitliyorum ki o da üzülmesin. 

Beceremiyorum işte bir türlü kapılarımı daima aralık tutabilmeyi.

Dış dünyaya karşı gönül kapım ya ardına kadar açık oluyor ya da sonuna kadar kapalı. Bazen kapımı şöyle bir aralayıveriyorum karşımdaki insana, eğer karşı taraftan gelen hava samimi ve sıcak ise kapım yavaş yavaş açılıyor ve artık hep açık kalıyor. Baktım ki karşıdan soğuk hava geliyor o zaman kapım hemen kapanıveriyor.

Ne yapayım işte, duygularım benim için çok değerli. Ve cam gibi kırılgan… Kalbim bir kere kırıldı mı kapım da kapanıyor!

Kırgınlığım belli olmasın diye kapının kilidini karşımdakine duyurmadan içerden kilitliyorum ki o da üzülmesin. Bu yüzden bakışlarımı kaçırıyorum; çünkü gözler insanı ele veriyor.

Hani olur ya bir insanın gözlerine baktığınızda içinden geçenleri okursunuz, hani dudaklar değil ama gözler konuşur; kulaklar duymaz ama kalbe ilham sesi gelir ya zaman zaman...

Geçtiğimiz günlerde kalbime bir ilham geldi. Ne kulağımla bir şey işittim, ne de gözümle bir şey gördüm sadece kalbime burukluk ilham edildi kilometrelerce uzaklıktan… Avustralya, geçmiş yönetimlerin asimilasyon uygulamaları nedeniyle, kıtanın yerlisi olan ve ‘çalınmış kuşak’ olan Aborjinlerden ilk kez resmi olarak özür dileyecekmiş. Avustralya’da 1910’dan 1970’lere kadar, yaklaşık 100 bin melez çocuk, ailelerinden zorla alınarak, kendi ırklarından korunmaları amacıyla devlet bakımına verilmiş.

Bugün, 21 milyon nüfuslu Avustralya’da yaklaşık 450 bin Aborjin yaşıyor ve kıtanın asıl yerlileri arasında olan Aborjinler eğitim, işsizlik, yoksulluk gibi konularda yaşam koşulları en kötü durumda olan grubu oluşturuyorlar.

Açıkçası parlamentoda onaylanması beklenen bu resmî özrün Aborjinlerin üzerindeki etkisini, iç dünyalarında yarattığı devinimi çok merak ediyorum. Yaralar o kadar derin ki! Yıllar boyu sömürülmüş, itilip kakılmış ve de her şeyden önemlisi ‘hakkı yenmiş’ bir ırktan tüm yaşananların karşılığında resmî olarak özür dileniyor.

Duyguların, emeğin, hakkın bedeli nedir? Varsayalım ki para ödenecek olsun; tüm bunların pahası nedir? Ne ile biçilebilir? Her şey oldu, bitti, yaşandı diye bir özürle tüm yaşananlar sineye çekilebilir mi?

Medeniyet kavramı hâlâ net bir biçimde karşılık bulamıyor zihnimde. Anlayamıyorum geçmişte medeniyet üstünlüğüyle bir kavmin haklarını istila edip yokluğa ve sefilliğe iterek medeniyetsizleştirdikten sonra sadece özür dilemek çok mu medeni bir davranış?

Doğada bazı ağaçlar vardır ki kökleri çok derindedir. Kendisini iterek yerinden etmeye çalışanlara karşı o kadar büyük bir dirayet gösterirler ki sonunda itmeye kalkışanların ayakları kayar ve düşerek yerlerinden olurlar. Demek ki Aborjinler maddi boyutta olmasa da manevi boyutta öylesine derin köklere sahiplermiş ki kendilerini devirmeye çalışanlar, sonunda önlerinde boyun eğmeye karar vermişler.

Bir ağacı devirerek yerinden etmek yerine, büyüterek onun yeşermesini beklemek, böylece o ağacın gölgesinden ve meyvesinden faydalanmak daha iyi değil mi? Geçmişte Amerika kıtasının keşfiyle Kızılderililere yapılan haksızlık yakın zamanda Sırplar tarafından Bosna’da tekrarlanmadı mı? Sonuç? Binlerce ölü, onbinlerce yaralı…

Yeryüzünde daha fazla hoşgörü beslenseydi ne kadar güzel olurdu. Beyazlar tarafından ırkçı muamele gören ve yurtlarından edilen Kızılderililer bir atasözlerinde yaşananları çok doğru ifade etmişler: “Derinin rengi insanları farklı kılmaz. İyi iyidir, kötü de kötüdür. Büyük yaratıcı hepimizi kardeş olarak yarattı.”

 
  Bugün 9 ziyaretçi (29 klik) kişi burdaydı! DESİNG BY MERVE  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol